Her Gömülü Diş Çekilir mi? Toplumun Görünmeyen Ağrıları Üzerine Sosyolojik Bir Okuma
Toplumsal yapıları anlamaya çalışan bir araştırmacı olarak, bazen bir diş hekimiyle aynı sabrı taşımak gerektiğini hissediyorum. Çünkü toplum da, tıpkı bir ağız gibi, görünürde sağlıklı ama derinlerde biriken ağrılarla doludur. “Her gömülü diş çekilir mi?” sorusu, yalnızca bir tıbbi işlemden ibaret değildir; aslında bireylerin, rollerin ve normların içimize nasıl gömüldüğünü, bazen acısız, bazen de kanatarak çıkarıldığını anlatan bir metafordur.
Gömülü Diş: Toplumun Altında Kalan Sesler
Bir gömülü diş, yüzeye çıkmak ister ama çevresindeki doku izin vermez. Toplumsal bağlamda bu, sesini çıkaramayan, kendi kimliğini ifade edemeyen bireyleri temsil eder. Kadınlar, gençler, azınlıklar, hatta çoğu zaman erkekliğin katı kalıplarına sıkışmış erkekler… Hepsi bir şekilde “gömülüdür”.
Toplum, düzenin sürmesi adına bazı “dişleri” saklamayı tercih eder. Çünkü değişim, ağrılıdır. Bir dişi çekmek, alışılmış düzenin dokusunu yırtmaktır. Ancak unutmayalım: Gömülü kalan her şey, zamanla iltihaplanır. Bastırılan duygular, ertelenen adaletler, susturulan kimlikler… Hepsi bir gün konuşur.
Toplumsal Normlar: Çekilmeyen Dişin Kültürü
Toplumlar, normlar aracılığıyla bireylere hangi davranışların “doğru” olduğunu öğretir. Bu normlar, çoğu zaman bir diş hekimi aleti gibi işler: biçimlendirir, törpüler, hizaya sokar. Ancak bu süreçte bireyin doğal gelişimi de bastırılır.
Örneğin, erkeklerden güçlü olmaları, ağlamamaları, “çekim” karşısında sabırlı olmaları beklenir. Kadınlardan ise duygusal olmaları, empati kurmaları, acıyı sessizce taşımaları istenir.
Bu cinsiyetçi kalıplar, toplumun “diş estetiği” anlayışını yansıtır. Herkesin gülüşü aynı olmalıdır, farklılık rahatsız edicidir. Ama sosyoloji bize öğretir ki; düzenli bir gülüş her zaman sağlıklı bir ağız demek değildir.
Erkeklerin Yapısal İşlevleri, Kadınların İlişkisel Dünyası
Erkeklerin toplumsal konumları genellikle yapısal işlevlerle tanımlanır: iş, statü, üretim, güç. Kadınların rolleri ise ilişkisel bağlarla örülüdür: bakım, duygusal destek, aidiyet.
Bu fark, dişin köküyle yüzeydeki yapısı arasındaki ayrım gibidir. Erkekler görünür yapılar inşa ederken, kadınlar görünmeyen bağları güçlendirir.
Bir baba, evin “direği” olarak anılır; bir anne ise evin “kalbi”. Ancak direk sabit durur, kalp sürekli atar. Bu nedenle, gömülü bir dişi temsil eden acı, kadınlarda daha çok duygusal düzeyde yaşanır, erkeklerde ise davranışsal düzeyde bastırılır.
Bu toplumsal düzen, bireylerin kendi doğallığını bastırır. Erkek ağlayamaz, kadın öfkelenemez. Oysa belki de bazen bir dişi çekmek değil, onu kabullenmek gerekir: Acıyla, köküyle, anlamıyla.
Kültürel Pratikler ve Dişin Hafızası
Her toplum, gömülü dişlerini kendi kültürel kodlarıyla taşır.
Anadolu’da “sabret, geçer” sözü, çekilmeyen dişlerin kültürel ifadesidir. Doğu toplumları genellikle dayanmayı kutsar, bireysel özgürleşmeyi ertelemeyi öğretir.
Batı toplumları ise “çek, kurtul” der. Hızlı çözümler, modern tedaviler, kökten dönüşümler… Ama bazen bu acelecilik, insanın içindeki duygusal dokuyu da zedeler.
Toplum, bireyine hangi yolu önerirse önersin, acı kaçınılmazdır. Çünkü her gömülü dişin bir hikâyesi, her bastırılmış kimliğin bir sesi vardır.
Sonuç: Gömülü Olanı Dinlemek
Her gömülü diş çekilir mi?
Belki de asıl soru, çekmeden önce neden gömüldüğünü anlamaktır. Toplumsal normlar, cinsiyet rolleri ve kültürel pratikler; hepsi bir dişin çevresindeki kemik dokusu gibi, bireyin hareket alanını sınırlar.
Ancak toplum, dişini çektikçe değil, onu anlamaya çalıştıkça iyileşir. Çünkü gömülü olan her şey, aslında duyulmayı bekler.
Okura Çağrı
Senin toplumun hangi gömülü dişleri saklıyor?
Bir erkek olarak ağrını bastırdığın, bir kadın olarak sesini susturduğun anlar oldu mu?
Yorumlarda, kendi toplumsal deneyimlerini paylaş. Belki de birlikte, ağrının değil anlamanın diliyle konuşabiliriz.